Quantcast
Channel: Paslanmaz Kalem » pickpocket
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3

PERDE ARKASINDAKİLER: Mehmet Yaranona

0
0

Perde Arkasındakiler’deki 2. konuğumuz yine prodüktör kimliği ile öne çıkan isimlerden: Mehmet Yaranona.  Opus Prodüksiyon bünyesinde prodüktörlüğünü yaptığı gruplar arasında Moral, Shiva ve aynı zamanda gitar çaldığı kendi grupları Kül ve Mauna Kea yer alıyor. Son olarak Pickpocket – UYAN albümünün kayıt aşamasında da görev alan Mehmet Yaranona, sorularımıza sözünü sakınmadan yanıt verdi ve prodüktörlükle ilgili çok önemli noktalara değindi.

Mehmet selam, bize kısaca kendini tanıtabilir misin?

Uzun yıllardır müzikle alakalı her türlü işi merak etmiş, bir şekilde yapmaya çalışmış bir adamım diyelim. Şimdi ortağım Tolga Türünz ile Opus Audio adında bir müzik prodüksiyon şirketimiz var ve yine müzik ve ses ile ilgili her türlü ihtiyaca çözüm getirmeye çalışıyoruz. Bazen albüm prodüksiyonları, bazen reklam jingle’ları ve ayrıca kendi gruplarım var: Mauna Kea ve Kül.

Yaptığın işe ne isim veriyorsun; Stüdyo sahibi mi, kayıt uzmanı mı, sound engineer mı, prodüktör mü? Nedir bu işin gerçek adı ve katmanları, rütbeleri? Kendini şu an hangi aşamada görüyorsun? İnsanlar “kayıtlarımızı yapan” zekaları hangi mesleğin sahibi olarak anmalıdır?

Galiba kendime en çok müzisyen denmesini isterim, diğer isimler hep bu müzisyenlik ekseninde varolabilen şeyler çünkü bence. Kaynak her zaman müzisyenin kendisi, daha sonra söylediğin gibi katmanlar başlıyor. Prodüktörlük, kayıt-mix mühendisliği, mastering mühendisliği gibi. Bunlar arasında belli bir hiyerarşi var kaçınılmaz olarak, çünkü bir işin bitmesini istiyorsanız birine dümeni vermeniz lazım ama bu hiyerarşi ancak katmanlar arasında belli özgür alanlar olursa iyi işliyor, yoksa futbol gibi herkesin söyleyeceği bir şeyler olabiliyor ve bir işin bitmesi çok uzun zaman alıyor. Benim bu katmanlardan hangisinde olduğum ise projeden projeye değişiyor, bazısında baştan sona prodüktörlük yaparken bazı projelerde sadece mix yaptığım da oluyor.

mehmet-yaranona

Bu işi seçerken rol oynamış olan meslekdaşların kimler? Bu anlamda kariyerinde “şu albüm gibi bir kayıt yapabilirsem tatmin olurum” dediğin üç albümü sayar mısın?

Bu bence zor bir soru. Aslında bu işi seçmek başlıbaşına bir süreç. Çünkü bir anda seçip “tamam ben bunu yapacağım” diye seçilmiyor. Yani en azından benim durumumda böyle oldu. Beni etkileyen sayısız kayıt, albüm vardır ve hala da etkilemeye devam ediyorlar; yeni yeni sesler keşfediyorum her gün, eski ama benim kaçırdığım, beraber çalıştığımız insanların tavsiye ettikleri albümleri dinlemeye çalışıyorum zaman zaman. Tatmin olmak biraz iddialı bir laf olacak bence ama yaptığım şeylerden memnun olmasam zaten herhangi bir mecrada yayınlanmasını istemem sanırım. Porcupine Tree’den Steven Wilson’ın hem PT’de hem de diğer projelerinde yaptıklarını ilgiyle takip ediyorum. Ayrıca bambaşka müzik türleriyle çalışıp hepsinde ciddi şekilde başarılı bulduğum Rick Rubin de anlamaya çalıştığım adamlardan. En çok etkileyen üç albüm illa ver dersen :) klişe olacak belki ama Nirvana – Nevermind, Metallica – And Justice For All albümleri bence hem prodüktörlük hem müzisyenlik hem de performans açısından müthiş albümler ve beni de çok fazla etkilemişlerdir. En çok etkileyen üçüncüyü de albüm olarak değil isim olarak söyleyeyim, her Star Wars fanatiği gibi benim de John Williams sevdam çok büyük ve aylarım yıllarım geçmiştir babanın soundtrack’lerini dinleyerek.

Türkiye’de neden tam anlamıyla, yüzde yüz, dünya standartlarıyla kapışan, kısaca tek kelimeyle MÜKEMMEL diyebileceğimiz kayıtlar yapılamıyor?

Eğer bunu yapılamıyor diye kabul edersek bir çok albüme, sanatçıya ve o albümlerde işin mutfağında bulunmuş insanlara haksızlık etmiş oluruz ama demek istediğini anlıyorum. Bunun çok fazla nedeni var; mükemmel kayıt ( bu arada bu kayıt kelimesini Amerikalıların record’u gibi algılıyorum, yani yayınlanan final iş, yoksa stüdyoda yapılan ham kayıt değil ) çok değişkenli bir denklem. Tabii ki güzel ekipmanlara, mikrofonlara, odaya, düzgün akustikli bir duyum odasına ihtiyacınız var ama daha önce de söylediğim gibi, ben olayın kaynağının müzisyen olduğuna inanıyorum. Ortalama bir ekipmanla mükemmel kayıtlar yapılabiliyor, yeter ki o sırada o odada bulunan herkes işini ciddye alsın. Bir de şöyle bir durum var ki, ülkemizde müzik tam anlamıyla bir endüstri haline gelememiş durumda, dolayısıyla sağlıklı çalışan bir endüstri içindeki iş bölümünü burada göremiyoruz. Yani örneğin; bir kayıt mühendisi sadece kayıt mühendisliği yapıp, konusunda mükemmelleşmeden başka başka işler yapmak zorunda kalıyor, kendini geliştirmek gibi bir kaygısı da çok yoksa, hak ettiğini düşündüğü parayı da kazanamıyorsa o zaman kalite çok kolay yakalanamıyor. Müzik sektörünün ciddi bir endüstri noktasında olan ülkelerde iş bölümü çok daha net ve profesyonel yapılıyor, bu da beraberinde kaliteyi çok arttırıyor bence. Ama biz burada müzik endüstri haline gelsin derken, ülkenin müziyenlerine imkanlar sağlamasını beklediğimiz adam gibi festivaller, yeni kanunlarla sponsorsuz bırakılıyor. Nasıl gelişecek burada müzik, nasıl insanlar seslerini duyurabilecekler, ben de merak ediyorum.

Türkiye’deki müzisyenlerin, özellikle rock müzik ve türevlerini icra eden ve iyi bir kayıt yapmak isteyen grupların stüdyoda sana gelmeden önce neleri bitirmiş, yemiş, yutmuş olması gerekir? Sana kayıt için gelen bir gruptan ne bekliyorsun?

Herşeyden önce enstrümanlarına hakim olmalarını bekliyorum aslında; gitarist gitarına, solist sesine hakim olmalı, yapabileceği ve yapamayacağı şeyleri bilmeli, sınırlarını zorlamamalı. O sınırlar zorlandıkça, problemler artıyor ve bir prodüksiyonda eğer iş, güzelleştirmekten problem çözmeye doğru gidiyorsa, o prodüksiyon ne yazık ki hiçbir zaman beklenen etkiyi yaratmıyor. Kayıt yapmak isteyen ve bu kayıttan büyük veya küçük beklentisi olan müzisyenlerin, grupların, kayıt öncesi neyi kaydedeceklerini iyi bilmeleri gerekiyor, her ne kadar prodüktör, aranjmana da, riff’lere de, sözlere de karışsa, herkes ne yaptığını bildiği zaman bu iş çok hızlı ve güzel oluyor. Kimseden virtüöz olması beklenmiyor aslında, sadece kafasındaki şeyi pratik anlamda da gerçekleştiriyor olması gerekir, çünkü her ne kadar teknoloji bize bir çok problemi çözme şansı tanısa da kalite aslında teknolojiyi problem çözmede değil, işi güzelleştirmede kullanınca ortaya çıkıyor.

Sana kayıt için gelen yerli gruplarda en çok gördüğün eksik nedir?

İşte önceki sorularda da söylediğim gibi, sadece müzisyenlik yapamamaktan dolayı, az zaman verildiği için enstürman hakimiyetleri ve kayıt sırasında tam olarak ne yapılacağının kararının verilmemiş olması. Prodüktörlüğünü üstlendiğim projelerde eğer imkanlar ve zaman da uygunsa kayıt öncesi pre-prodüksiyon aşamasını uzun tutmaya çalışıyorum ki kayıt aslında işin bittiği yer olsun. Müzikten para kazananlarda ise daha farklı bir problem yaşanabiliyor; bu sefer daha çok cover ile bar ve ekstra programlarındaki performanslardan bazı alışkanlıklar geliyor ve sanatçı kendi bestesini yaparken bu alışkanlıkları bırakamıyor, bazı kalıplara ister istemez çok bağlı kaldıkları için müziğin özgünlüğü biraz sekteye vuruyor.

Pickpocket’ın yeni albümü UYAN’ın kayıtlarında senin de parmağın var sanırım. Uzun zamandır dinlediğimiz en iyi yerli kayıt bu. Bu albümün kayıt aşamasından biraz bahseder misin? Pickpocket’ın ilk albümü ile yeni albümünü prodüktör gözüyle karşılaştırır mısın?

Teşekkür ederim, ben albüm kaydının başından sonuna kadar bulunmuş olsam da ana enstrüman kayıtları, komşumuz Deney Evi’nde Ergin Özler ve Işık Yılmaz tarafından alındı. Bence Deney Evi çok güzel bir stüdyo ve Ergin de çok tecrübeli, iyi bir performansı nasıl kaydedeceğini çok iyi bilen bir ses mühendisi. Ondan her gün başka bir şey öğreniyorum. Ana enstrümanlar dışında ben sadece vokal kayıtlarını ve ekstra bazı enstrüman kayıtlarını bizim stüdyoda aldım. Albümün sonuç olarak iyi bir albüm olması çok faktöre bağlı bence ama en önemlisi Pickpocket. İlk albüm de çok güzel ama güzelliğinden daha çok özel bir albümdü bence. Çok uzun zamandır varolan parçalarla bir başlangıç albümüydü. Uyan ise bence belli bir birikimin, müzikal ve zihinsel bir olgunluğun ürünü. Grup çok daha ayakları yere basan, ne istediğini bilen bir grup artık. Eğer aynı istek ve gazla devam ederlerse üçüncü albümleri Uyan’dan da güzel olacaktır.

Prodüktörlük mantığı ülkede hangi noktada? Gruplara “bu riff o kadar iyi değil, bir de şöyle deneyin” ya da “bu sözleri/vokal melodisini değiştirsek mi” gibi önerilerle gittiğinde nasıl tepkiler alıyorsun?

Bu bence karşılıklı güvenle alakalı bir şey. Sonuçta yorumladığın ve önerilerde bulunduğun şey, grubun veya sanatçının neredeyse çocuğu gibi bir şey. Dikkatli şekilde eleştirip gerçekten objektif olmaya çalışarak yorumlar yapmak gerekiyor. Projenin sonunu daha önceden görebildiğin sürece bir problem yaşama şansı az ama eğer “nereye gidiyor bu iş?” gibi sorular sorulmaya başlanırsa tepkiler de değişmeye başlıyor tabii. Sound City belgeselinde Keith Olsen’ın yaptığı çok güzel bir tanım var prodüktörlük için: “Prodüktörlük sanatçının ortaya koyduğu şeyi, dinleyicinin ve pazarın kabul edeceği şekilde kayıt altına almaktır.” Burada önemli olan sanatçının kimliğini iyi anlamak ve yine karşılıklı güven diye düşünüyorum. Türkiye’de de artık müzik sektöründeki prodüktörlük teriminin altı dolmaya başladı ama herkesin farklı stilleri, başka çözümleri, sanatçıya farklı yaklaşımları var. Zaten bence bu işin bir doğrusu veya yanlışı yok.

Bu işi yapmak isteyenlere önerilerin nedir?

Yani ben de bu işi her gün yeniden öğreniyorum, o yüzden tam olarak önerebileceğim “şunu yapın” diyemem şimdilik. Ama belki müzik dinlerken daha detaylı dinlemeyi önerebilirim en fazla, yani gerçekten en ince ayrıntısına kadar kritik dinleme yapmak çok etkili. En azından bende çok işe yarıyor. Tabi bu her gün yapmak gereken bir şey sanırım, aynen spor antrenmanı gibi.

En son hangi prodüktörden hangi albümü çok beğendin?

Şu aralar deli gibi Deftones – Koi No Yokan dinliyorum, Nick Raskulinecz ve grup muhteşem bir albüm yapmışlar. Bir de grubun kendi prodüktörlüğünü yaptığı Meshuggah – Koloss bence metal müzik için çok ciddi bir iş, hem yenilikçi, hem köklere bağlı çok acaip bir albüm.

Kendi yaptığın kayıtlardan en çok gurur duyduğun albüm hangisi?

Başından sonuna kadar içinde bulunduğum ilk albüm olarak, ortağım Tolga’nın grubu Moral’in ilk albümü özel benim için, ama bu sorunun cevabı Mauna Kea – Scales.

Kayıt aşamasında müzisyenlerle aranızdaki en komik diyalog ya da tuhaf istek neydi?

Direkt bir şey aklıma gelmiyor ama genellikle uzun saatler sonunda deliren grup elemanları, aralarında gerilince çok komik durumlar ortaya çıkabiliyor. Tuhaf istekler de oluyor, ama yani kime göre, neye göre tuhaf olduğu tartışılır tabii; adam albüm yapmaya gelmişse belli bazı isteklerini yerine getirmek gerekiyor.

Cevapların için teşekkürler. Son cümlelerini alalım.

Ben teşekkür ederim. Umarım müzik dinleme kültürümüz kısa zamanda iyi yönde değişir, gelişir, müziğin sadece bir eğlence aracı olmadığını hatırlarız.


Viewing all articles
Browse latest Browse all 3

Latest Images

Trending Articles


Ayetel Kürsi'nin Daveti


Tican daveti


SCCM 2012 Client Installation issue


Yusuf Suresi (100.ayet)Kapı, kılıç ve zirve duası


Kağıtları Altına Çevirmek


Sihir ve Büyü Çözmek İçin VEFK


İtaat Tılsımı-Belkıs Tılsımı


Arkanızdan Konuşanları Susturmak İçin Dua


irsal ve musallat etmek


Seyyid Meytatarun-u Davet Etmek İsterseniz Okuyun